M.Ö. 4000 sonlarına tarihlenen Geç Uruk Devri, Gırnavaz 
kalıntılarının en alt kültür tabakasını oluşturmaktadır. Bu kültür 
tabakasının üzerinde yer alan Er Hanedanlar Devri mimari tabakaları, 
daha çok ölü gömme adetleri açısından araştırılmış ve 
değerlendirilmiştir. Tespit edilen mezarlara göre, ölüler bu devirde 
eski Mezopotamya geleneklerine göre açılan çukurlara, dizleri 
karınlarına çekik olarak yatırılmakta, daha sonra yakılan hafif ateşle 
manevi temizlik sağlanarak dünyevi ilişkileri kesilip, çukurlar 
kapatılmaktaydı. Mezar içinde şahsi eşya olarak metal silahlar ve süs 
eşyaları, mühürler,  kült ve seramik kap örnekleri çok sayıda tespit 
edilmiştir…
Sümer Kralı Lugarzergiz, M.Ö. 2850 yılında Akdeniz'e kadar uzandığı 
seferinde Mardin'i hükmü altına almıştır. Şehircilik, sulama ve tarım 
alanlarında ileri bir seviyeye ulaşan Sümerler, geniş fetihler sonucu 
güçlerini kaybedince, 30 yıl sonra, M.Ö. 2820’de Mardin'i Akadlar'a 
bırakmışlardır. Akadlar, M.Ö. 2500 yıllarında Sümerler'le anlaşarak, 
Akad-Sümer Devleti’ni kurmuşlardır. Amuri ailesinin altıncı ferdi olan 
Hamurabi, Sümer topraklarını Babil'in idaresi altına alınca bu kez Babil
 Devleti'ni (M.Ö. 2200-1925) kurmuş, ardından yukarı Mezopotamya'ya 
saldırınca, Mardin'i istila ederek topraklarına katmıştır
M.Ö. 1925 
yılında Mardin'i işgal eden Hititler, bir yıl sonra şehri terk 
etmişlerdir. Daha sonra, İran dolaylarından gelen Ari ırkından Midiller,
 Mardin ve çevresini ele geçirmiştir. 500 yıl hüküm süren Midiller, 
bilinmeyen bir sebepten Mısırlılara vergiye bağlanmışlar, ve bir Midil 
prensesini de Mısır firavunu ile evlendirmişlerdir. M.Ö. 1367 yılında 
Midiller arasında iç savaş çıkmış, bunu fırsat bilen Asur Kralı Asuri 
Balit, Mardin ve çevresini topraklarına katmıştır.
M.Ö. 1190'da Anadolu'dan gelen bazı Ari ırkı kavimleri Mardin'i 
almışlardır. 60 yıl sonra Asurlu I. Tıplalpalasır;  Sincar, Nusaybin ve 
Mardin'den geçerek, 20 bin Maşiki kuvvetinin koruduğu Kemecin'e saldırıp
 onları yendikten sonra, Mardin ve çevresini tekrar ele geçirmiştir. 
M.Ö. 1060'da, I.Asurnasırbal zamanında Hititler birleşerek Gılganuş 
yakınlarında Asurlular'ı yenmişlerdir. Mardin, Asurlular’ın tekrar 
kuvvetlenmeleri üzerine Asur hâkimiyetine girmiştir. M.Ö. 800 yılına 
kadar Asurlular’ın elinde kalan Mardin, daha sonra Urartu Krallığı 
egemenliğine geçmiş olup, Kral Mimes zamanında 50 yıl Urartu idaresinde 
kalmıştır.
Büyük İskender Mısır'ı aldıktan sonra, M.Ö. 335 yılında İran'a gitmek
 için Mezopotamya'ya gelerek Mardin'den geçer. Buraları da istila eden 
İskender'in, M.Ö. 28 Mayıs 323 tarihinde Babil'de ölümünden sonra, 
devlet İskender’in komutanları arasında pay edilir. Mardin doğu 
bölümünde kaldığı için M.Ö. 311’de Nikanır denilen General Slevkos'un 
eline geçmiş olur…
M.Ö 131’de, Mardin ve çevresi, Urfa Krallığı (Abgarlar) topraklarına 
katılmıştır. M.S. 249'da Roma Hükümdarı Filibos, saltanatının beşinci 
yılında bir isyan başlatıp, IX. Abgar'ı memleketten kovmuş, ve şehrin 
valiliğine de Hapsioğlu Uralyonos tayin edilmiştir. Bu arada Mardin de 
Urfa'ya bağlı olduğu için Roma egemenliğine girmiştir.M.S 250 yılında 
Dakiyos, Pers ülkesini zaptetmiş, bu sırada tahribat gören Nusaybin'i 
onarmıştır. 330 yılında ateşe ve güneşe tapan Kral Şad Buhari, 
rahatsızlığı nedeniyle Mardin Kalesi’nde kalır. Kalede kaldığı süre 
içerisinde iyi olunca, kendisine kasır yaptırıp 12 yıl boyunca burada 
yaşar… Daha sonra Kral, memleketi Pers'ten birçok asker ve sivil getirip
 onları Mardin'e yerleştirir. 442 yılına kadar getirilen insanlar 
vasıtasıyla şehirde birçok gelişme olur. 442 yılında halkı kasıp kavuran
 amansız bir veba salgını ise şehri yaşanmaz hale getirir. 
Yaklaşık 100 sene sonra Ursiyanos adlı Romalı bir kumandan, büyük bir
 ekiple Mardin'i 47 yılda inşa etmeyi başarır ve halkın tekrar buraya 
gelmesini sağlar. Bu süre içinde Persler'in ünlü merkezleri olan Dara 
yeniden inşa edilmiştir. Bizanslılar 640 yılında Hazreti Ömer'in 
kumandanlarından İlyas Bin Ganem'in işgaline kadar varlıklarını devam 
ettirmişlerdir.
Mardin ve çevresi, 692'de Emeviler'in, 824'te Halife 
Memnun zamanında Abbasilerin hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde 
İslamiyet hızla yayılmıştır. 885-978 yılları arasında buralarda hüküm 
süren Hamdaniler'in kaleyi kesin olarak zaptedişleri 895 yılına rastlar.
 Doğal olan kalenin bazı yerlerine surlar yaptırarak bazı yerlerini de 
onararak günümüze kadar dimdik kalmasını sağladılar…
990 yılında ancak Musul'da tutunabilen Hamdaniler'in topraklarını 
birer birer ele geçiren Mervaniler, Mardin'i zapt ederler. Mardin ve 
çevresinde çarşılar, camiler yaptırarak, onarımlarla İpek Yolu üzerinde 
bulunan bu önemli şehri ticari açıdan canlandırırlar. Alparslan'ın 
Malazgirt zaferinden sonra Türkler'in Anadolu'ya ulaşan akınları 
neticesinde gittikçe zayıflayan Mervaniler Devleti, Nusaybin'de 1089'da 
Selçuklular'a yenilerek onların hakimiyeti altına girer.
Artuklular'dan İl Gazi Bey Mardin'i 1105'te ele geçirerek devletin 
başkenti yapar. Halep'i aldığı gibi, Haçlılara karşı giriştiği 
mücadeleler dolayısıyla ile de İl Gazi Bey büyük ün kazanır. Bu 
mücadeleler sırasında, Antakya Haçlı Prensi Roger'i yenerek Silvan'ı ele
 geçirir. İl Gazi'nin ölümünden sonra oğulları ve yeğenleri devletin 
basına geçerek Diyarbakır ile Harput Kalesi ve civarına hakim olup, 
Haçlıları, Frankları, Urfa Kontu'nu, Bilecik Haçlı Senyör'ünü ve Kudüs 
Kralı Bodven'i yenerek büyük başarı kazanırlar. Böylece Artuklular 
bölgede büyük bir devlet kurarlar. Bu devletin 304 yıllık egemenliği 
sürecinde çok sayıda cami, medrese, hamam ve kervansaray yapılmış olup, 
birçok cami, medrese ve manastır onarılmıştır.
Timur, Artuklular 
döneminde 1393'te Mardin Kalesi’ni kuşatıp işgal etmeye çalışsa da 
başarılı olamaz. Timur 1395 yılının Ramazan ayında Mardin'i almak için 
yeni bir kuşatma hazırlığına Kızıltepe'de otağı kurarak başlar. Mardin 
halkı kaleye sığınarak Timur'un şiddetli hücumlarına karşı koymak 
suretiyle o zamanın en büyük ordusu ve hükümdarını başarısızlığa 
uğratır. Artuklular halkın bu başarısından dolayı Mardin'i onarma 
faaliyetine girişirler. 15. yüzyılda güçlenen Karakoyunlular'ın, bu 
devleti ortadan kaldırmak için Mardin'i kuşatması bu girişimleri 
aksatır. 1409'da halk bu kuşatmaya daha fazla dayanamayarak yapılan 
anlaşma gereği şehrin kalesini Karakoyunlulara teslim eder.
Mardin Karakoyunlular'ın egemenliğinde 61 yıl kalır. Bu süreç 
içerisinde aşiretler ayaklanarak Karakoyunluların rejimine karşı 
koyarlar ve zaman zaman devlet yönetimini ele geçirirler. 
Karakoyunlular’ı 1462 yılında yenen Akkoyunlular kalenin egemenliğini de
 ele geçirirler. Bu dönemde Mardin'e Paşa olarak gelen Kasım Bey, 
Timur'un yakıp yıktığı şehri ve kaleyi onarmaya girişir, bu başarılı 
çalışmasını taçlandıran, bu güne kadar ihtişamla ayakta durmayı başaran 
Kasım Paşa Medresesi’ni yaptırır.
16.yüzyılın başında Akkoyunlular'ı 
egemenliğine alan Şah İsmail, güçlü bir Şii devleti kurmayı başarır. Bu 
dönemde Anadolu'ya girip Şiiliği kabul etmeyenleri zalimce öldürmekten 
geri kalmaz. Bu durumu gören Mardin hakimi, şehri ve halkı zulme ve 
yağmaya karşı korumak için kalenin anahtarını kan dökmeden Şah İsmail'e 
teslim eder.
Mardin'in kesin olarak Osmanlılar'ın eline geçmesi Mısır seferini 
düzenleyen Yavuz Sultan Selim döneminde gerçekleşmiştir. Diyarbakır 
(Amid) Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa ve Kürt Bilgini İdris-i Bitlisi, Yavuz
 Sultan Selim'in emriyle 1516'da Mardin ve kalesini dokuz aydan fazla 
kuşatmış, çeşitli illerden gönderilen Osmanlı takviye kuvvetleri, Doğu 
Anadolu'dan gelen Kürt Beyleri’nin kuvvetleriyle birleşerek kaleye 
defalarca saldırılar düzenlemiştir. Ancak halkın kahramanca karşı 
koyması, iki tarafın da zor günler geçirmesine neden olmuştur. Kartal 
Yuvasına yardım beklentisi boşa çıkınca, Bıyıklı Mehmet Paşa ve İdris-i 
Bitlisi 7 Nisan l5l7’de Mısır'da bulunan Yavuz Sultan Selim'e kaleye 
girmiş olduklarının müjdesini vererek Osmanlı Devleti’nin ilk halifesini
 çok sevindirmişlerdir.
1517 yılında Mardin ve yöresi Osmanlı topraklarına katılmış, bir 
sancak durumunda Diyarbakır Beylerbeyliği’ne bağlanmıştır. 1518’de 
Mardin Sancağı, Merkez kazası ile Savur ve Nusaybin nahiyelerinden 
oluşmaktaydı. Mardin, uzun müddet Diyarbakır-Bağdat ile Musul'un Sancağı
 durumunda kalmıştır. Mardin sancağında halk göçebe ve yerleşik olarak 
iki bölüme ayrılmaktaydı. Yerleşik halk inançları açısından Yahudiler, 
Hıristiyanlar (Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler), Müslümanlar ve bir 
kısım Şemsilerden (Güneşe tapanlar) oluşuyordu.